25 Kasım 2012 Pazar

Kendini arayan kadın...

Aklım ve kalbim arasındaki iç savaş süregelirken, kalbim galip çıkmanın gururuyla kendini dışarı atmak istedi. Sanırım bundandı ani sıçrayışım yataktan. Saat altısıydı sabahın ve hiçbirini hatırlamıyordum gecemi kaplayan salaş rüyaların. Koşar adımlarla oğlumun odasın
a girdim; uyurkenki sevimliliğini görünce vazgeçtim uyandırmaktan. Gitmeseydi ne olurdu sanki bugün okula? Kendime de izin verdim. Muhteşem bir Pazartesi olmalıydı, dışarıdaki sağanak yağmura rağmen. O uyanana kadar bir yürüyüş iyi gelecekti. Sahile indim. Bitip tükenmeyen yankısı ulaştı kulaklarıma dalgaların. Tuzlu suyun tokatladığı taşlar ağlamaklıydı, okunuyordu yüzlerinden. Bir gün daha yaşlanıyordu her şey ve çoktandır yok saydığım yaşım aklıma gelmişti. Ne de hızlı akıyordu bu yıllar.
Uzun yıllar hissetmediğim bir duygu açığa çıkmıştı bugün sanki. Yıllardır kapalı duran bir sandık açılmıştı önümde. Bembeyaz kelebeklerin kanadına tutunmuş uçuşan hislerdi bunlar. Kimdi beni bu sahilde tefekküre daldıran, denizi saçlarından sürükleyip aklıma hapseden kimdi? Düşündüm biran bulamadım nitekim bulmak da istemedim. Emin değildim çünkü aklıma gelen cevaplardan. Geçmiş kaygılarım silik izler taşıyordu gözbebeklerimin önüne. Zamanında avucumda sımsıkı tuttuğum gamları mavinin kucağına salmıştım ve yeniden toplamaya cesaretim yoktu. Kırık nağmelerle dilimi perçinleyeli bir hayli olmuştu. Açıkçası yorgundum.
Hatırımda kalan tek biri vardı. En son görüşmemizden sonra küflenmişti aradaki seneler. Gençliğimin kısa esen rüzgârı, uzun süren baharı… Onu her görüşümde geleceğin ipek tenine sarılmış gibi olurdum. Bir ömrün özeti saklıydı bakışlarında. Ve ben onu her hatırladığımda şair ruhum zapt edemiyordu kelimeleri. Onu düşünürken sebepsizce, esmekten vazgeçmişti rüzgâr ve ben artık eve dönmeliydim. Vakit hayatım boyunca en mühim meselemdi benim. Hiçbir zaman tam kıvamında değerlendirememiştim onu. Ya çok akışkandı yada çok pıhtı.
...
ELİS ÖZER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder